Çankaya Köşkü'ndeki resepsiyona katılan Habertürk'ün başörtülü yazarı Nihal Bengisu Karaca, Cumhuriyet'i nasıl tehdit (!) ettiklerini yazdı...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Çankaya Köşkü'nde verdiği resepsiyona toplumun çeşitli kesimden yaklaşık 25-30 başörtülü kadın da katıldı. Onlar birisi olan Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, yazısının girişinde gecenin atmosferini anlattı:
- CUMHURİYET Bayramı nedeniyle Çankaya Köşkü'nde düzenlenen resepsiyona "Asker" ve "CHP" gelmedi. Konuyla ilgili grup kararı almayan CHP, iki milletvekili dışında grup olarak gelmeme yolunu seçti.
Onun dışında iyilik güzellik. Emel Sayın da güzeldi, Hayrünnisa Gül de. Ahmet Kekeç'in mütesettir eşi de şıktı, gazetemiz yazarlarından Pakize Suda'nın kıyafeti de.
Erkekler de fena görünmüyordu. Haşim Kılıç'ı gülümserken görmek hoştu. Türkiye hahambaşısı müşaviri Moris Levi ile sohbet etmek de. Onu gördüm, bunu işittim vs.
Normal bir ülkede olay budur, bu kadarla kalmalıdır.
Ama öyle olmuyor. Bir yanda resepsiyonda olmalıyım diye çatlamalar, davet alam youtuber adığı zaman karalar bağlamalar var... Diğer tarafta tavır koyup protesto etmeler. İlki sıradan bir ihtiras, ikincisi ise ayrımcılığı doruk noktalara taşımak, "ortak kodlara" saygısızlık.
Resepsiyona katılan 25-30 başörtülü bayandan birisi olduğunu belirten Karaca, Cumhuriyet'i nasıl tehdit ettiklerinin yanısıra CHP ve askeri nasıl kaçırdıklarını ironik bir üslupla şöyle yazdı:
CHP'nin gerekçesini biliyoruz. Kılıçdaroğlu'nun, "Hanımefendi'ye haksızlık ediyorlar, resepsiyona katılmama nedenimiz asla Bayan Gül'ün türbanı değildir" ifadesi, mevcut gerilimin bütün yükünü "başörtüsüne" yüklemekten kaçınma gibi bir hassasiyetten kaynaklanıyor olabilir. Fakat "asıl" meseleyi Muharrem İnce açık ve seçik bir biçimde ortaya koymuştu. Bu gerekçe, YOK'ün bildirisiyle üniversitelerdeki yasağın esneme yoluna girmesiydi. Yani ki sebep elbette Hayrünnisa Gül'ün başörtüsü, vekil eşlerinin başörtüsü, dışarıdan katılan kadın basın mensuplarının; benim ve Sibel Eraslan'ın başörtüsüydü. Yüzlerce davetli arasında taş çatlasa 25-30 kişiydik, çoğumuz birbirini tanımıyordu, ama cumhuriyeti tehdit ettik, CHP'lileri ve askerleri kaçırdık. Ne cumhuriyetmiş. Ben kendisini daha iri yarı güçlü bir şey olarak tasavvur etmiştim.
Bu Muharrem İnce'ler, Önder Sav'lar CHP'nin malum çoğunluğu yani, sakın ola ki gidip başörtülü "analarla/bacılarla" fotoğraf çektirmesinler bundan kelli. "Ama onlarınki tülbent, türban değil" filan da demesinler. Elbette merdiven altında kaçak çalıştırılan başörtülü işçiyle, diğeriyle olduğu gibi diyalog kuracaksın. Bu ne zaman meziyet oldu? Gerçek şu: Sıra merhamet değil eşit muamele talep eden başörtülü ile temas etmeye gelince, ne yazık ki duvara tosluyorsun. İş, snob bir mekânı, seçkin bir daveti, "cumhurun" tercihlerinin yüksek düzeyde yansıdığı ve temsil edildiği bir platformu paylaşmaya gelince rengin değişiyor. O zaman "cumhuriyetin" anlam ve önemini, bekası ve devamına ilişkin ortak ideali "bölüşmek" istemediğin ortaya çıkıyor. Teoride bir sıkıntı olmadığı fikrini taşıyan benzerini bile eziyorsun; "Türkiye'de laiklik tehlike altında değildir" dedi diye, ince ince hizaya çekmeye çalışıyorsun, kendi genel başkanını bile.
Halk Köşk'e çıkıyor, CHP halka iniyor.
Tekebbürün zirvelerinde dolaşıyor ama bu kibir bize "tevazu" olarak oynatılıyor. Ne karmaşık cumhuriyetmiş...
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un bilmeden iyi bir iş yaptığını anlatan Habertürk yazarı yazısını şöyle noktaladı:
ASKER YOLU GÖZLEMEK
Mustafa Kemal Atatürk'ün, "Yurtta sulh, cihanda sulh" hedefine rağmen, Türkiye Cumhuriyeti'nin, önemli gün ve bayramlarının hep "savaş" çağrışımı yapıyor olması manidardır. Zira savaş çağrışımı kaçınılmaz olduğunda milletin "asker" niteliği de perçinlenmiş olur. Dolayısıyla bu önemli gün ve bayramlarda ve bu kutlamalar vesilesiyle düzenlenen toplantılarda gözler "asker"i arar.
Bu resepsiyonda da öyle oldu. Sanat dünyası, iş dünyası, gayrimüslim cemiyetin kurum ve derneklerinin temsilcileri, medya mensupları, kanaat önderleri, vekiller, bakanlar, STK yöneticileri oradaydı. Ama kaçınılmaz olan oldu: Asker yolu gözlendi.
İlker Başbuğ'un, düşman saflarına "Allah Allah" nidalarıyla akın ettiğini iddia ettiği askerimiz, Allah'ın vecibesini yerine getiren kadınların katılımını Cumhuriyet Bayramı'na yakıştıramadı. Bilmeden iyi bir şey yaptı.
Bu sayede belki cumhuriyeti, silahlı savaşlı kuvvetler çağrışımından arındırıp, adından anlaşıldığı üzere "cumhur"un apoletsiz renkleriyle, silahsız çoğulculuğun çağrışımlarıyla donatmak mümkün olabilir.
Kategori : POLİTİKA